#Neden Arabayla?
Bu yazının bir giriş cümlesi olacaksa tam olarak şöyle olurdu; Uçuş korkum bizi nerelere sürükledi?
Yıllarca uçtuktan sonra aniden başlayan uçuş korkum nedeniyle artık daha minik seyahatler yapıyorum. Hayattaki en büyük keyfi yeni yerler görmek olan biri için bu kafese kapatılmak gibi bir şey. Gezmek istiyorum ama fazla uzaklaşamıyorum.
Birkaç yıl (1,5 yıl kadar) süren terapiden sonra konunun üstüne fazla gitmemeye karar verdim ama seyahat isteği durmuyor tabii. Düşündüm taşındım ve arabayla ne kadar uzaklaşabilirim diye hesap yapmaya başladım. Başlarda kendim de buna kalkışabileceğime inanmamıştım ama öyle güzel rotalar çıktı ki, sonunda benimle gelmeye can atan bir kitle bile oluştu (2,5 kişi)
Peki, iyi, güzel; rotalar şahane ama o kadar zaman işten nasıl uzak kalınacak? Eğer tanıyorsanız beni bilirsiniz; haftanın 7 günü 16-18 saat çalışırım. Eğer tanımıyorsanız da evet iş kolik biriyim. O zaman bir de takvim çalışmak gerekiyordu. Açıp takvime baktığımda kurban bayramı harika bir fırsat gibi göründü; 9 gün herkes tatildeyken, kimse işle ilgili bir şey sormuyorken kaçmak fikri elmas gibi parlamaya başladı. Sonra takvimde işaretlenmiş olan Maison&Objet Paris Fuarı –her yıl iki kez Barine olarak katılırız– gözüme ilişti. 7 Eylül’de başlıyordu. Vicdanımda inceden sızlayan “ama iş” iç sesine de verecek bir cevabım oldu ve nihai noktayı Paris’e bağlayarak hem ziyaret hem ticaret yapmaya karar verdim.
Yolculuğa hala aylar vardı ve tabii ki kimse gerçekten bunu yapacağıma inanmıyordu. Bir yandan rotada sürekli değişiklikler yapıyordum, takvimi sabit tutup nerede ne kadar kalmak istediğime, nereleri görmek istediğime karar vermeye çalışıyordum. Öte yandan da nelere dikkat etmeliyim, nelere ihtiyacım var bakınırken hayatımda ani bir değişiklik oldu. Artık Merkür mü tepti, kanlı ay tutulması Kova burcuna mı sirayet etti; her ne olduysa aniden hem aydınlandım hem de çok değiştim. Bu süreçte yolculuğa pek konsantre olamadım ve yolculuğu konforlu hale getirecek birçok şeyi kaçırdım (feribot kamaraları doldu, istediğim saatler tükendi vs vs) Aradaki gelgitler, dur şimdi sırası mı? şimdi değilse ne zaman? gibi sorular ve kafa karışıklığı derken tekrar gitmeye karar verdim.
#Rota
Rotayı belirlememde önemli olan noktalar şunlar oldu;
- Nereleri görmek istiyorum ( ohoooo tüm köyler – mahalleler – müzeler – kalıntılar)
- Bu takvimde ne kadar yer görebilirim (e bir yerde kanaatkar olmak lazım)
- Sadece “şu kadar yer gördüm” demek istemiyorum, gittiğim yerleri yaşamak da istiyorum
- Çok yorulmadan, yolculuk eziyete dönüşmeden araba kullanmak istiyorum
- Bayram önü gümrük kapılarında çile çekmek istemiyorum
Son maddeden başlayayım; 9 günlük bayram tatili öncesi gümrük kapılarında yığılma olacağını daha önceki yıllardan okudum, izledim. Bu nedenle rotamı daha sakin olacağına inandığım Çeşme’den başlatmaya karar verdim. Yani yolculuk tamamen karadan değil, denizden ve karadan oldu. Çok doğru bir karar verdiğimi gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Hem yaşadığım yere yakın, hem beni araba kullanma açıcından daha az yoracak hem de çok daha az yoğun bir gümrük kapısı.
Çıkış Çeşme olunca rota şöyle oldu :
Etap 1 : Denizli – Çeşme (araba)
Etap 2: Çeşme – Sakız Adası (feribot)
Etap 3: Sakız Adası – Atina Pire Limanı (feribot)
Etap 4: Atina (5 gece konaklama)
Etap 5 : Atina – Patras Limanı (araba)
Etap 6 : Patras – Bari Limanı (feribot)
Etap 7 : Bari – Amalfi Kıyıları (araba)
Etap 8 : Amalfi Kıyıları (2 gece konaklama)
Etap 9 : Amalfi Kıyıları – Siena (araba)
Etap 10 : Siena (4 gece konaklama)
Etap 11 : Siena – Cannes (araba)
Etap 12 : Cannes (4 gece konaklama)
Etap 13 : Cannes – Paris (araba)
Etap 14 : Paris (10 gece konaklama)
Etap 15 : Paris – Milano (araba)
Etap 16 : Milano (2 gece konaklama)
Etap 17 : Milano – Ancona Limanı (araba)
Etap 18 : Ancona – Patras Limanı (feribot)
Etap 19 : Patras Limanı – Atina (araba)
Etap 20 : Atina Pire Limanı – Sakız Adası (feribot)
Etap 21 : Sakız Adası – Çeşme (feribot)
Etap 22 : Çeşme – İzmir – Denizli (araba)
Etap 23 : Home Sweet Home
#Takvim
17 Ağustos – 17 Eylül olarak belirlendi. Nihayet rota da netleşti, takvim de. Sıra geldi hazırlıklara.
#Hazırlıklar
1. Biletler – Rezervasyonlar – Belgeler
1.0.1 Vize – Araç Belgeleri ve Diğer Gereklilikler
Rota ve takvimi belirledikten sonra yolculuk hazırlıkları başladı. Yurt dışı seyahati için tabii ki öncelikle pasaport ve vize (lanet olası vize) gerekiyor, neyse ki benim ikisi de hazırdı. Tüm rotayı Shengen ülkeleri içinde çizdiğim için Shengen vizem benim için yeterli oldu.
Araç için gerekenler ise “yeşil” diye adlandırılan uluslar arası araç sigortası. Hangi ülkede ne kadar süre geçireceğinizi sigortacınıza bildiriyorsunuz ve ücretini ödeyip sigortanızı yaptırıyorsunuz. Ben 89 Euro ödedim 17 Ağustos–20 Eylül 2018 arası için.
Benim aracım şirketime ait olduğu için notere gidip aracımla yurt dışına çıkabilmem için kendi kendime vekalet verdim. (komik komik işler işte)
Yurt dışında araç kullanmak için ise sahip olmanız gereken belge uluslar arası ehliyet, yani “yeni ehliyet”. Eğer ehliyetinizi henüz yenilemediyseniz Nüfus Müdürlüğü’nden randevu alarak ve gerekli belgelerinizi tamamlayarak kolayca alabilirsiniz ancak yurt dışı çıkışınıza en az 2 ay kala değişiklik yapmanızı tavsiye ederim, ne olur ne olmaz.
1.0.2 Biletler
Yolculuğun feribotta geçen kısımları için biletlerin önceden alınması gerekiyor. Tüm Avrupa’nın tatilde olduğu bir dönemde yolculuğa başladığımız ve ben epeyce vakit kaybettiğim için feribot biletlerini almak epey heyecanlı oldu. Önce yolculuğun sadece Paris’e kadar olan kısmını planladık, gidişimizde yaşadıklarımıza bakarak dönüş rotamızı çizmeye karar verdik.
Feribot biletlerini -özellikle Ağustos ayında yola çıkacaksanız- çok önceden almak lazım. Zaten feribot firmaları hizmetlerini düşük, orta ve yüksek sezon olarak fiyatlıyorlar. Yüksek sezon hem daha pahalı hem de bulması zor.
Çeşme – Sakız Adası arasını biz Ertürk Lines ile geçtik. Yaklaşık 45 dakika sürdü.
Sakız Adası – Atina Pire Limanı için Hellenic Seaways kullandık , bileti ise yine Ertürk Lines’tan aldık. Çok yoğun bir dönem olduğu için bu feribotta kamara bulamadık ancak zaten gündüz yolculuğu yaptığımız için kamaraya çok ihtiyacımız olmadı ancak hınca hınç kalabalık olduğu için bir arada oturacağımız koltuklar bile bulmakta zorlandık. Bu yolculuk yaklaşık 8 saat sürdü.
Patras Limanı – Bari Limanı içinse Superfast Ferries den bilet aldık. İşte bu yolculukta kamara çok güzel olurdu çünkü 16 saat sürdü. Yolculukta internet satın alarak, bolca kitap okuyarak, kahve içip , restoranda yemek yiyerek oyalanabilir, eninde sonunda bir koltukta sızabilirsiniz.
Feribot tecrübelerini ve ip uçlarını sonraki bölümlerde yazacağım.
1.0.3 Konaklama
3 gece hariç tüm konaklamamızı AirBnB’den ev kiralayarak geçirdik. Son yıllarda özellikle Avrupa’da karşımıza çıkan kötü oteller nedeniyle konaklamamızı ev kiralayarak yapıyoruz. Genelde beklediğimiz gibi ya da beklediğimizden daha iyi çıkıyor evler, tabii bazen tatsız sürprizler de olmuyor değil (özellikle Paris’te) ama hala otel mi AirBnB mi derseniz AirBnB derim.
Bu yolculukta ev kiralamayı tercih etmemizin en önemli sebeplerinden biri de Jan Boran oldu. 4 yaşında bir çocukla otel odası çok dar, hareket alanı kısıtlı ve sıkıcı oluyor. Evde en azından hareket alanı ve birbirinden bağımsız alanlar bulunması ve gerektiğinde ona yemek hazırlayabilmek oldukça kolaylaştırdı hayatımızı.
Ve tabii bir de çamaşır konusu var, yolculuk 1 ay olunca 1 aylık kıyafet almak imkansız illa ki çamaşır yıkamamız gerekecekti, ev bu açıdan da bizim için çok pratik odu.
Şu şehirlerde konakladık :
- Atina
1 Gece / Cocomat Otel Nafsika (booking.com)
4 gece AirBnB ev : evi çok beğenmedik ama işimizi gördü, yeri çok rahat ulaşılabilecek bir noktadaydı, metroya yakındı, yakınlarında restoran – kafe – market vs her şey vardı. En önemlisi otoparkı vardı
- Amalfi Kıyısı
2 Gece / Mary House Amalfi (AirBnB)
Evi Amalfi Kıyısının biraz dışında Cava di Tireni ‘den tuttuk. ( yine çok iyi bir kararmış ) Araba ile ulaşımı çok kolaydı ancak toplu taşıma ile ne kadar rahat olur bilemiyorum. Yakınlarında her şeyi bulabiliyorsunuz, Cava di Tireni kale içine inerseniz bambaşka bir dünya ile karşılaşıyorsunuz. Ev sessiz, tertemiz, oldukça konforlu bir evdi. Manzarası da harikaydı.
- Siena
4 gece / Villa Anna Maria (AirBnB)
Eve de, ev sahibine de bayıldık. Harika bir ev, manzara ve huzur vardı. Hem çok konforlu hem de çok güzel döşenmişti. Arka bahçesi, ön bahçesi, terasları, odaları
çok çok güzeldi. Monica – ev sahibimiz- ve eşi bize yardımcı olmak için her şeyi hazırlamışlardı, çok detaylı bilgiler verdiler ve konaklamamız boyunca hep irtibatta kaldık. Evin fotoğraflarını ve videolarını yazının Siena kısmında paylaşacağım.
- Cannes
4 gece (AirBnB)
Cannes’daki evimiz de tertemiz, güzel döşenmiş, konforlu ve merkezi idi. Yürüyerek istediğimizi yapabildik. Plaja da çok yakındı. Ev sahibimiz yine oldukça yardımcıydı.
- Paris
10 gece (AirBnB)
Ah Paris senden ne kadar hoşlanmadığımı bir bilsen kalbin kırılırdı. Paris evleri nadiren iyi çıkarlar, bu da ortalamayı bozmayan kötü evlerden biriydi. Paris evlerinin o nefret ettiğim kokusu bu evde de vardı ( parfümü siz buldunuz ya bu kokudan utanmıyor musunuz ) evden hiç ama hiç hoşlanmadım, tuhaf, karanlık, garip kokulu, konforsuz, dağınık ( bunlar Paris evlerinin ortak özellikleri ) bir evdi. Ama eminim ki Paris’te bir otelde kalsaydım da ( yani benim karşılayabileceğim bir otelde ) aynı şeyleri yaşayacaktım – ki Paris’te 4 yıldızlı otellerde de aynı manzaralar ile karşılaştım. Parislilere tavsiyemdir; daha az makyaj , daha çok temizlik lütfen.
- Milano
2 gece / Hotel Da Vinci ( booking.com )
Şehrin biraz dışında ancak araçla ulaşması kolay ve konforluydu.
2. Bavul ıvır zıvır vs.
Yolculuk çok uzun olup 2 mevsim ve resmiyet de içerdiği için bavul hazırlamak çok zor oldu. Kazak mı alınacak mayo mu, deniz topu mu oyuncak mı derken işler zıvanadan çıktı. Sonunda Paris fuar resmi kıyafetler kısmını hazırlayıp sonradan gelecek arkadaşlarımıza devrettik 🙂 Diğer kısımlar için ise durak durak ayrı bavul hazırlayarak sürekli bavul boşaltma derdini biraz azalttık ama yine de Siena’da bolca çamaşır yıkayarak yola devam ettik.
Atina’da hava oldukça sıcaktı ve Türkiye ile aynıydı, pek zorlanmadık ancak İtalya beklemediğim kadar serindi; özellikle Siena epey serindi. Cannes’da yine Akdeniz iklimine kavuştuk, Paris’te yine serinledik. Sıcak soğuk derken 1 ay geçti.
Yanımıza almadığımıza en pişman olduğumuz şey ise sivrisinek koruyucu oldu, ilk durağımızda yenmeye başladık, sonradan önlem alsak bile nafile. Sanırım seneye ısırıklarımın yıl dönümünü kutluyor olacağım.
3. Çocukla 10000 km
Boran doğduğunda bize, yatağında yatırmamız, bir rutine alıştırmamız, sürekli aynı şeyleri tekrar etmemiz söylendi. Söyleyenler kusura bakmasınlar mutlaka ki benden daha iyi biliyorlardır ama bana çok da mantıklı gelmedi söyledikleri. Anne–babasının hayatında rutin olmayan bir çocuğun rutine alıştırılması aile içi uyumsuzluğa yol açar diye düşünerek Jan Boran’ı hayatımızdaki uygun her şeye dahil ettik. Doğduğundan beri bizimle seyahat ediyor ve çok şükür ki uyumlu bir çocuk. Yaşı itibari ile biraz ergen ama bize çok sorun çıkarmadı, kendisi de oldukça eğlendi. Her ülkede başka bir dil konuşulması, her yerde başka yiyecekler olması onu pek rahatsız etmedi. Ara ara ayran içmek istiyorum diye tutturdu ama portakal suyu ve limonata ile atlattık 🙂 Bir de sanırım Cannes’da lahmacun istedi 🙂 Tabi ki Filiz Teyzesi (acayip kankalar) bizi son derece rahatlattı, biz fotoğraf çekerken özellikle güvende olduğunu bilmek çok önemliydi.
Boran için özel olarak yaptığım tek hazırlık ateş düşürücü, çocuklar için güneş koruyucu ve kuru yemiş almak oldu. Onun dışında sadece giysileri ve küçük birkaç oyuncak ile yola çıktık.
Amalfi kıyısında bir gün ve Toscana’da gün doğumu ile başlayan bir gün dışında Jan Boran her an yanımızdaydı. Atina Acropolisi’ne bile birlikte tırmandık. Sadece dönüş yolunda artık biraz sıkıldı ve gün saymaya başladı.
En sevdiği yer Fransa olmuş (bence bir tek Fransa’yı ülke adı olarak hatırlıyor) , Eiffel kulesini de çok beğenmiş 🙂
Gitmeden önce Disneyland’e götürmeyi düşünmüştük ancak sonra Disneyland’e gitmenin Jan Boran’ı mutlu değil mutsuz edeceğini; yaşı ve boyundan dolayı binemeyeceği oyuncakların dramını yaşayacağımızı ve bu drama için bir sürü para harcayacağımızı düşününce vazgeçtik. Aslında Jan Boran henüz böyle bir yerden haberdar değil yani bu yazıyı okuyabilinceye kadar gitmediğimizden haberi bile olmayacak. Biraz daha büyüdüğünde tekrar edebilirsek o zamana gideriz diyerek konuyu kapattık.
4. Yollar, Otoparklar ve Otoban Mafyası
Kendi aracımız ile yola çıkarken tabii biraz yollardan ve trafikte başımıza gelebileceklerden çekiniyorduk. Çok şükür ki yollarda başımıza tatsız bir şey gelmeden yolculuğu tamamladık. Her ülkenin kendi trafik dinamikleri var ve bu yolculuk farklı bir deneyim oldu bizim için. Ama bu yolculukta bizi en çok etkileyen (hala kabusumdur) otoban mafyası (otoban ücretleri) oldu. Seyahatte olduğumuz günlerde Euro’nun aşağı yukarı 8 TL olduğunu hatırlatarak Paris-Milano arasında ortalama 150 Euro ödediğimizi düşünürsek ne demek istediğimi anlarsınız. Ülke ülke otobanlar, ücretler, trafik ve yakıt fiyatlarından bahsedeceğim.
Yolcuğun bir diğer zor tarafı ise otoparklar idi. Avrupa’da genel olarak park etmek problem, yol kenarına park etmek genel olarak pek mümkün değil ancak hemen hemen her yerde otopark mevcut. En makul otoparklar Atina’da en pahalısı ise Portofino’da idi.
5. Dönüş
Her güzelliğin bir sonu var. Bazı anlarda kendi aracımız içinde olduğumuza inanamadık. Gördüğüm bazı yerlerin gerçek olduğuna bile inanamadım (o kadar güzeldi); çok nadiren özlem çektim ama her anından çok büyük keyif aldım. Dönmem gerekmese birkaç ayı daha yollarda geçirebilirdim. Uçakla değil de arabayla gidebildiğime ayrıca mutluyum; dilediğim yola sapabilmek, o tepenin ardını görebilmek, yorulduğum yerde bırakabilmek, istersem uzatabilmek çok iyi geldi. Sanırım yeni rotalar çizip yine gideceğim ömrüm yeterse, ama belki bir daha ki sefere feribot + tren ve gerekirse araç kiralama yaparım. Özetle yine olsa yine yaparım ve rotayı aynen böyle çizer sadece Siena ve Como’da daha uzun kalırım.
Tüm bu yolculuğumuzda seyahat ekibine dahil olan biri daha vardı… Her anımızda bizimle yürüyen, her anımıza tanıklık eden ve bizimle birlikte büyüyüp gelişen Barine… Macera tutkunu ruhlar olarak Barine’yi uzun yollarda kullandık, yol arkadaşı edindik. Barine’yi siz de yakından tanımak isterseniz buraya tıklayarak websitesine göz atabilirsiniz.